Günümüzde her an her şeyi yiyebilmek mümkün. Misal şimdi markete gitsem Brezilya’dan gelen incirlerden tutun, dünyanın bambaşka ucundan gelen egzotik meyvelere kadar pek çok yiyeceği alabilirim. Ama bazı yiyecekler var ki yılın ancak belli zamanı marketlerde, cafe’lerde ve hatta evlerde kendini gösteriyor. Aslında malzemeleri her zaman her yerde bulunabilecek bazı kekler, pastalar özel günlere saklanıyor. İşte en çok sevdiğim yiyecekler de bunlar oluyor, az bulundukları ve ardında enteresan bir hikayesi olduğu için daha bir değerli oluyorlar.
Bu tip yiyeceklerden biri de Runebergintorttu, yani Runeberg’in turtası. İsmini Finlandiya’nın ulusal şairi Johan Ludvig Runeberg’den alan bu boyu küçük tadı büyük turtanın tarifi Runeberg’in eşi, kendisi de bir şair olan Fredrika Runeberg’e ait. Karı-koca şair çift şiirlerini esasen İsveççe olarak yazmış olup Ludvig Runeberg’in “Vårt land” (İsveççe) yani Bizim Ülkemiz (Fince: Maamme) isimli şiiri Finlandiya Ulusal Marşı haline gelmiştir.
Hikayeye göre, eşi tarafından yaratılan bu küçük turtayı çok seven şair her sabah 1 adet turtayı yanında İsveç likörü Punsch ile birlikte yermiş. Tatlıyı pek seviyor olmalı sevgili şair! Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kilo almaktan korkmuyor olsam bu turtadan ben de her gün 1 adet yiyebilirim – hiç değilse Helsinki’de kendisini bulabildiğimiz birkaç hafta süresince. Evet, her daim bulamıyoruz burada bu küçük sevimli turtayı. Her sene başında Ocak ayında bir anda marketlerde, cafe’lerde ortaya çıkıyor, herkes deli gibi alıyor, yiyor, ikram ediyor, en son 5 Şubat günü Ulusal Runeberg Günü’nde bir turta patlaması yaşanıp ardındaki birkaç gün içinde yavaş yavaş ortadan kalkıyor… Ta ki bir sonraki seneye kadar. Arkadaşlarımdan duyduğuma göre Runeberg çiftinin yaşadığı yer olan Porvoo’da (Helsinki’nin yaklaşık 50 km doğusunda bir şehir) yılın her günü bu turtadan yemek mümkünmüş. Gidip görmek, yemek lazım!
Benim Runeberg’in turtasıyla ilk tanışmam buradaki birinci kışım sırasında oldu. 2011 Ocak ayı. En yakın arkadaşım Minni daha önce kısaca bahsettiği turtadan bana ısmarlamak üzere sık sık gittiğimiz Cafe Esplanad’a götürdü beni bir öğleden sonra. Cafe Esplanad’daki herşey inanılmaz lezzetlidir zaten, ancak bu turtanın lezzeti karşısında dilim tutuldu doğrusu. O gün bu gün turtaya olan aşkımı bilen Fin arkadaşlarım ille benimle Cafe Esplanad’da buluşup yemek istiyor; minik bir turta karşısındaki mutluluğumu görmek onları da mutlu ediyor sanırım!
Turta deyip duruyorum çünkü torttu’nun Türkçe’ye çevrimi turta olarak geçiyor ancak daha spesifik bir açıklama getirecek olursam, aslında bunlar bir nevi minik kekler. İnternette tonlarca değişik tarifi olduğu için henüz tam tarifi hangisi anlayabilmiş değilim, ancak bildiğim bir şey kekin içinde bol badem olduğu ve piştikten sonra romlu bir şuruba batırıldığı. Ardından üzerine ahududu reçeli konup reçelin etrafı şekerli bir halka ile çevriliyor. Romlu kekleri, pastaları her zaman beğenmiyorum, bazen bana çok acı gelen bir tat verebiliyor rom. Ama bu turtada herşey yerli yerinde! Bazı tariflerde badem esansı kullanılıyor ancak bu versiyonu hiç ama hiç beğenmiyorum şahsen. Badem esansı çok suni bir tat veriyor keke. Ben bol bol badem kullanmaktan yanayım!
Aslında yedikçe fark ettim ki Runeberg turtaları her yerde farklı tada sahip. Esplanad’da farklı, K-market’ten alındığında farklı, Cafe Ekberg’de farklı… Elbette genel olarak tatlar yakın, ancak bazıları çok yumuşak, misal Esplanad’dakiler neredeyse bir sünger kek kıvamında, buna karşılık bazıları son derece sert, misal marketten alınanlar. Hangisi “esas” turta bilmiyorum ama hepsinin kendine has bir güzelliği var. Seviyorum işte ben bu turtayı daha ne diyeyim! Önüme getirdiğiniz anda 1 dakika içinde bitirebilirim!
Runeberg’in turtasının kalıbı da özel. Düz silindir şeklinde küçük kalıplarda pişirmek adetten. Ancak herkesin evinde ille bu kalıplardan bulunmadığı için evlerde yapılanlar genelde muffin kalıplarından çıkma oluyor. Eğer bir gün tam tarifini birilerinden öğrenebilirsem gidip özel kalıplarından edineceğim mutlaka, çünkü özellikle bu kusursuz silindir şekline bayılıyorum.
En başta da dediğim gibi, elbette her an her çeşit yiyeceğe ulaşabilmek, dünyanın dört bir yanından lezzetleri tadabilmek güzel. Ama arada bir, geleneklere bağlı kalmak ve kimi yiyecekleri dört gözle bekleyip heyecan duymak da ayrı bir güzel. Bir Runebergintorttu dönemini daha geride bıraktık… Önümüzdeki seneyi iple çekiyorum şimdi!