Kalabalik-Blogi’de bugüne kadar ki yazılarımda tango’dan heavy metal’e, klasik müzikten askeri marşlara, çeşitli müzik türlerine değinmiştim. Bu sefer de biraz caz yapalım ne dersiniz?
2001 yılında konservatuvara girmeyi düşlerken özel olarak caz eğitimi almayı planlamıyordum aslında. Amacım rock ağırlıklı olmak üzere çeşitli müzik türlerinde iyi bir şan eğitimi almaktı. O zamanlar Kotka şehrinde kampüsü bulunan Helsinki Pop & Jazz konservatuvarına kapağı atmamın ardından çok geçmeden anladım ki cazdan kurtuluş yoktu.
Ülkede batı müziği eğitimi veren konservatuvarların isimleri Pop & Jazz konservatuvarı olarak geçiyor. Bir anlamda ’Pop müzikten Caz Müziği’ne’… En basitinden en zoruna tüm müzik türleri misali… 3 yıllık eğitim süresi boyunca 50’lerden 2000’li yıllara; pop, tango, vals, cha-cha, salsa, foxtrot, bossa nova, rock & roll, hard rock, progresif rock, blues, R & B, funk, soul, Broadway müzikalleri yani ne ararsanız var olduğu bir repertuvarın içine dalmıştık. Cazı unutmadan…
Öcüymüş gibi bahsetmeye başladım cazdan biliyorum. Ama napalım yani kalbimde her zaman çok önemli ve özel bir yeri olduğunu söyleyemem caz müziği için. Sonradan sevenlerdenim. Virtiözitenin, benim katlanabildiğimden çok daha fazla ön planda tutulduğu bir müzik türüdür sonuçta… Doğaçlama sololar kulağıma zaman zaman kaotik gelir ve ana melodilerin biraz karmaşık olmaları da onları genel olarak zor benimsenir kılarlar. Biraz da fazla kişiseldir caz. Yani icra eden müzisyenin kendisine ait olduğu, dış dünyayla pek paylaşmak istemediği bir eşyasıymış gibi bir his uyandırır bende…
Caz ile aramda oluşan bu duvarı yıkabilen dahi müzisyenleri buldum elbet ben de. Tabi o sihirli bağlantıyı kurabilmek biraz sabır gerektirdi, en azından benim için. İnsan dinledikçe öğreniyor. Caz dinleyicileri genelde dinledikleri üstadların müzikal kimliklerini, yorum biçimlerindeki karakteristik özelliklerini keşfetmeyi severler. Bunun için de ayrı bir heves gerekiyor sanki. Yani ben bir rock’çı olarak bireysellikten ziyade, daha çok çoğulculuğu benimsediğimden olsa gerek, caz ile hep uzaktan paslaştım… Canlı dinlerken de büyüsüne çabuk kapıldım…
Önüme Pop & Jazz – şan bölümü öğrencisi olarak ilk kez bir caz şarkısının notası konulduğunda içimden ’Kolay bişeye benziyor’ diye düşündüğümü hatırlıyorum, daha şarkıyı tanımadan ve ağzımı açıp bir nota bile okumadan. Konservatuvarda işlediğimiz standart caz parçaları, nota dökümanı olarak son derece kolay ve baside indirgenmiş notalardı. Caz notalarının tarzı odur çünkü. Yeni yetme öğrenciler için tuzak gibidirler. Caz notaları hiç bir zaman müzisyenin ritmik olarak nasıl varyasyonlar yapması gerektiğini, doğaçlama esnasında nasıl ve ne zaman en yüksek vurguya ulaşılacağını ya da melodiyi nasıl çeşitlendirmeniz gerektiğini anlatmazlar. Bütün iş sizin o parçayı nasıl yorumladığınızdadır. Bu anlamda klasik müzik ile kıyaslarsak gece ve gündüz gibidirler. Klasik müzikte nefesinizin şiddeti bile notalara yazılmıştır. Hatta esprisini de yapardık. Klasik müzik öğrencileri nota olmadan tuvaletin yolunu bile bulamazlar diye…
Caz müziği’nin Fin popüler kültüründe çok sağlam bir yeri vardır. Caz müzisyenlerine herşeyden önce büyük saygı duyulur. Teknik olarak en gösterişli rockçılar bile içten içe onların olağanüstü tekniklerini ve doğaçlama kabiliyetlerine imrenirler. Finlandiyalı müzisyenler de, zamanında New Orleans’ta ortaya çıkmış olan bu müzik türüne çok değerli katkılarda bulunmuşlardır. 80’li yıllarda Amerikalı efsane Dizzie Gillespie’nin orkestrasına davet edilen saksafonist Jukka Perko ve Sarah Vaughan ile beraber çalışan vibrafonist Severi Pyysalo çok önemli isimlerdir. Iiro Rantala ve Lenni-Kalle Taipale de genç kuşağın oldukça isim yapmış değerli piyanistlerindendir.
Elektronik müzik elementlerini acid jazz ile buluşturarak nu-jazz akımına öncülük eden dünyaca ünlü Fin’li grupları RinneRadio ve Nuspirit Helsinki’yi de dünyada benim diyen her caz arşivcisinin rafında bulmanız mümkündür.
Son olarak kısaca Pori Jazz Festivali’ne değinelim. Avrupa’nın en popüler ve eski caz festivallerinden biri olan Pori Jazz Festivali, 1966 yılından beri her yıl Temmuz ayında Pori şehrinde düzenleniyor. Bu yılki tarihi 11-19 Temmuz. Ünlü Türk caz gitaristi Önder Focan’ın 1994’ten beri nerdeyse her yıl davet edildiği bu çok nezih organizasyonda önümüzdeki yaz Buena Vista Social Club, Robert Plant, İrvine Mayfield & New Orleans Jazz Orchestra başta olmak üzere sayısız dünyaca ünlü müzisyen sahne alacaklar. Bu yazıyı yazarken aldığım ilham ile hemen Pori Jazz Festivali’ni takvimime yazmaya karar verdim. Uzun zamandan sonra rock’tan metal’den ziyade bir caz festivalinde kafa dinlemek fikri hoşuma gitti. Yaşlandım galiba…
Not: Hürriyet Seyehat’te yayınlanan “Pori, festivalde İskandinavya’nın caz merkezine dönüşür” adlı yazıyı okumak için başlığı tıklayınız.