Herkese merhaba!

Bu blogta sizlere ayda bir olmak üzere Finlandiya’daki müzik hayatımdan bahsederken, mümkün olduğu kadar da Fin müziğine, Finlandiya’lıların müziğe olan tutkusuna çeşitli temalar altında değinmeye çalışacağım.

Bu heyecan verici blog önerisine memnuniyetle olumlu cevap verdikten sonra açıkçası ufak bir endişeye kapılmadım değil. Sadece blog yazarlığı deneyiminin benim için bir ilk olacak olmasından değildi bu. Fin müziğini; tarihi ile, yarattığı toplumsal etkileşimleri ile, onu oluşturan çeşitli öğeleri ile bir bütün olarak incelemenin ne kadar zor olacağını düşündüm.  Aslında kabul etmek gerekir ki bir blog yazarından beklenen bir misyon da değil bu. Günümüzde bir blog yazmak için teknik bilgilere dayanma zorunluluğu bulunmuyor. Genelde bir makale ya da araştırma yazısından ziyade, serbest ve sübjektif bir dille yazılan günlükler gibiler. Ama sanırım benim yazılarım, kendi başımdan geçen olaylara değindiğim bölümler haricinde biraz araştırmaya dönük olacak gibi. Tarihe olan düşkünlüğüm yazılarıma yansıyacaktır, şimdiden af ola…

Coğrafya olarak birbirlerine uzak olan Fin ve Türk kültürleri arasında bir müzik köprüsü kurabilirsem şayet, ne mutlu bana!

Tabi ki müzik deyince akla biraz da konserler ve festivaller gelir. Özellikle yaz aylarında olay mahallerinde yapacağım gözlemler ile bir taşla da iki kuş vurmuş olurum ne dersiniz?

Şimdi müzik tabiriyle intro olarak müzik ile nasıl tanıştığımı, rock müziğine nasıl bağlandığımı anlatayım.İkinci bölümde de Fin müziğine daha genel bir bakış açısı sunmaya çalışacağım.

O zaman başa saralım

Babam bana Beatles ve Elvis’i anlatan belgeselleri izlettiğinde neredeyse ekrana yapışmış, geniş kitleleri etkisi altına alan ve onları bir anlamda psikonevrotik bir histeri ile efsunlanmış hale sokan bu müthiş sevginin kaynağının ne olduğu konusunda büyük bir merak içerisine girmiştim. Yine o dönemlerde evde yalnız olduğum bir gün şans eseri rastladığım Oliver Stone’un «The Doors» filminin bende yarattığı etki de çok büyük olmuştu.

Derken 90’ ların başlarında yani ben ortaokuldayken Michael Jackson, Guns N’ Roses, Metallica, Bon Jovi gibi dünyaca ünlü birçok grup ve şarkıcının Türkiye’ye geldikleri bir stadyum konseri furyası başladı. Bir yandan da MTV’de Headbangers Ball ve Beavis & Butthead programlarını izlemekten büyük keyif alır hale gelmiştim.

Kadıköy’deki prova stüdyolarından…

Lise yıllarında boş vakitlerimi artık boş arsalarda mahalle maçı yaparak değil, Kadıköy’deki prova stüdyolarını arşınlayarak ya da o meşhur Akmar Pasajı’nda dükkan dükkan gezerek define avına çıkmış maceraperestler misali ender bulunan grupların ya da favorilerimin kaset ve CD’lerini, posterlerini, Kerrang, Metal Hammer gibi dergilerin eski sayılarını aramak ile geçirdim. 

Doğrusu o dönemlerde, Finli bir annenin evladı olarak bebekliğimden beridir duyup söylediğim Noel ve çocuk şarkıları hariç; her ne kadar heavy metal dünyasını sallamaya başladığı yıllar da olsa, Fin müziği hakkında, Finlandiya’nın müzik dünyası hakkında pek birşey bilmiyordum. 100 Fin Markka’sı banknotunun üzerindeki bestekar Jean Sibelius, kuzenlerimin duvarlarını süsleyen Dingo ve Hanoi Rocks posterleri, nakaratını ezbere söylediğim ilk Fince pop şarkısını yapan adam J. Karjalainen ve komik saçlı blues rock üstadları Leningrad Cowboys. Fin Müziği denince, dağarcığım bu örneklerle sınırlıydı.

Finlandiya’nın heavy metal dünyasına

heavy_concert_3438-930x523

Lise mezuniyeti töreninden tam 5 gün sonra Finlandiya hayatım askerlik vazifesi ile birlikte start aldı. Finlandiya’nın heavy metal dünyasında ne kadar aşama kaydettiğini ve ne kadar zengin örnekler barındırdığını, bunun da ötesinde; yeni neslin çoğunluğunun kendisini adayacağı, metal müziğinin Finlandiya’da bir nevi halk müziği haline geldiğini gözlemlemeye başladığım yıllara gelmiştim. HIM, Nightwish, Stratovarius, Apocalyptica, Children Of Bodom, Sentenced, Amorphis, Rasmus ve daha nicelerine sonraki yazılarımda elbet değineceğim.

 

Jussi I. Cengizhan Serengil

Jussi I. Cengizhan Serengil

Bendeniz; Finlandiya'da doğan, Türkiye'de yetişip, gelişen ve tekrar Finlandiya'da olgunlaşan, müzik ile haşır neşir, kamu görevlisi, evli zat. 2006 yılından beri Kotka şehrinin Göçmen Hizmetleri’ne bağlı tercümanlık bürosunda genel koordinatörlük görevini sürdürmekteyim. Vokallerini üstlendiğim Wolftrap adındaki hard rock grubumun yanı sıra irili ufaklı birçok farklı müzik ve tiyatro projesinde bulunmaktayım.