Ben hiçbir zaman öyle hareketli bir doğa çocuğu falan olmadım. Büyürken ailenin, hele de anne ve babanın etkisi elbette ki büyük oluyor. Evde büyüdük biz, beş çocuk bir arada. Oyunlarımız, eğlencemiz, günümüz gecemiz evdeydi hep. Bu ev ve şehir rutininden tek çıkışımız yazdan yaza 1 aylık Sinop gezimizde olurdu. Sinopluyum ben aslen. Babam Sinop’un Avdan köyünden. Deniz, kum, güneş üçlüsü derken esas heyecan Nail halamı ve Tahsin abileri görmeye köye gittiğimiz zamanlardı. Büyük halam Nail halen köyde oturur.
Tabii köye gitmek bizim için en büyük doğa macerası olunca orada yaşanan herşey çocukluk anılarında inanılmaz bir yer tutuyor. İnekti, böcekti, annem köpekten korktuydu, halam katlama yaptıydı, taşlı topraklı köy yoluydu derken aradan bir anı öne çıkıyor hep. Kardeş, kuzen, komşu, işte genç kim varsa hep birlikte böğürtlen toplamaya gidişimiz, annemin üstümü başımı kirletmemem konusunda beni uyarışı, tozlu topraklı yol kenarından böğürtlenleri toplayışımız, elimizde bir tabak, midemizde ise üç katı böğürtlen ve bazen dut ile dönüşümüz. Hele halamın bahçesinde ne kocaman dutlar vardı. Bak gözlerim doldu yine.
En son ne zaman hep birlikte köye gittik, böğürtlen topladık çalılıklardan hatırlamıyorum. Ama seneler sonra, Sinop’tan da ailemden de çok uzakta, kilometrelerce kuzeyde öğrendim ki, “ormana gidelim, yaban mersini, mantar, yabani ahududu, ne varsa toplayalım gelelim” son derece Fin bir etkinlikmiş! Hem de hakikaten önemli ve sevilen bir etkinlik. Toplama zamanı geldiğinde Fin arkadaşlarınızın Facebook ve Instagram hesaplarında boy boy, kova kova toplanmış mantar vs. görmeniz bundan. Finler zaten doğa ile barışık insanlar, zaman içinde siz de onlara uyup bir de bakıyorsunuz, o “şehirden başka hiçbir yerde yaşayamam” haliniz gitmiş, hadi bu haftasonu hangi ormana gidiyoruz şeklinde yeni bir kişiliğiniz gelişmiş.
Kimi arkadaşların anneleri misal, mantarları ve yaban mersinini topluyor, ardından ya kurutuyor ya da buzluğa koyuyor ve bir sene boyunca oradan çıkarıp çıkarıp her çeşit reçel, tatlı, tart, çorba vs yapıyor.
İngilizcede “berry” olarak ana bir grup altında bulunan taneli ufak meyveler Fin mutfağında geniş yer tutuyor. Ben de bu yazının devamında bu ufak meyvelerden bahsedeceğim, mantar bir sonraki yazıya. Bu meyveler, son derece güçlü aromaları sayesinde hem tatlı hem de tuzlularla birlikte görülebiliyor Fin mutfağında. Yabani ahududu, mavi ve kırmızı yaban mersini Finlandiya’nın hemen her yerinde bulunabilirken, turuncu böğürtlen, kızılcık, arktik böğürtlen ve yer iğdesi daha kısıtlı ve belirli bölgelerde yetişiyor.
Yine “berry” ailesi içinde geçen orman çileği ise mevsimsel bir lezzet olup, tek başına büyük bir zevkle yendiği gibi keklere, pastalara ve hatta salatalara dahi konuyor. Bu çilek çeşidi bahçe çileğinin daha küçük ve tatlı kuzenidir. Genellikle Haziran sonuna doğru çıkar, Ağustos sonuna kadar bulunabilir.
Bu küçük meyve çeşitlerinin bir kullanımı da, kimi zaman şekerle birlikte, kimi zaman tek başlarına lapaya veya yoğurda eklenip yenmesidir. Yine yoğurt ürünlerinden, kuzeye özgü “Viili” ile de birlikte bol bol yenebilir.
Yukarıda da bahsettiğim gibi, sadece tatlılarla değil tuzlularla da bol bol yeniyor bu tip meyveler. Mesela Finlandiya’daki 2. günümde öğle yemeğim ekşi kırmızı yaban mersini sosuyla servis edilen biftekti. Aynı şekilde bu meyve Fin usulü kanlı domuz sosisi “mustamakkara” ve sotelenmiş rengeyiği etinin de vazgeçilmez dostudur. Kırmızı yaban mersini ekşi oluşu nedeniyle herkes tarafından kolay kolay tercih edilmez, ancak C vitamini ile dolu olduğundan son derece yararlıdır.
Turuncu böğürtlen bu meyveler arasında en pahalısı olup en çok reçellerde kullanılır. Ayrıca bu böğürtlen çeşidi özel bir çeşit Fin peyniri olan “leipäjuusto” (tam çevirisi: ekmek peyniri) ile birlikte servis edilir. İnek sütünden yapılan bu peynirin enteresan özelliği çiğnerken biraz lastik gibi bir hali oluşu ve dişlerinizin arasında gıcırdayarak sinirlerinizi altüst etmesidir.
Ancak bütün bunlar arasında benim favorim, yaban mersini ile yapılan turta. Yapımı son derece basit olan bu turta için öncelikle turta hamurunu kalıba koyuyorsunuz, ardından dolgu malzemesi olarak tatlı-ekşi krema, taze (veya dondurulmuş) yaban mersini, şeker ve dilerseniz çok az vanilyayı karıştırıp pişiriyorsunuz. Açık veya üstü kafes şeklinde yapabilirsiniz turtayı.
Anılar oldukları yerde değerlerini koruyor. Ancak üzerine yenilerini ekledikçe sanki eskilerin de değerleri artıyor. Çocukluğumun bu kadar önemli anlarıyla yetişkinlik yıllarımın kuzey anıları arasında köprü kurabiliyor olmak hayatımın o dönemine verdiğim önemi artırıyor. Buralarda bir gün çocuğum olur da arkadaşlarıyla böğürtlen toplamaya gittiğinde üstüne başına dikkat etmesini söyler miyim, yoksa git istediğin gibi eğlen gel mi derim bilemem. Ama Finlandiya’da topladığım mavi yaban mersinin ellerimde bıraktığı mavi rengi görünce annemi düşünmek güzel…