Bir çevirmen ile çevirdik, Tuula Kojo ile sohbet ettik

Penceremden dışarı baktığımda gördüğüm renkler değişti; sarı, turuncu, kırmızı, bordo, kahverengi tonları hakim hem ağaçlarda hem de yerde. Yağmur damlaları vuruyor cama. Havanın rengi gri. Dışarısı soğuk. Odamda kahve kokusu. Dalmış gitmişim. Bir şey eksik… Beni alıp götürecek bir kitap…

Sonbahar kitapların en sevdiği mevsim olsa gerek.

Okullar başlayıpta havalar soğuyunca sabırsızlıkla beklemeye başlardık kitap fuarını, İstanbul’da lise yıllarımda. Fuar zamanı geldi mi okul servis şöförümüzü resmen tehdit ederdik “bizi fuara bırak, okula götürme, yoksa bütün hafta karışık metal kasedimizi çalarız serviste” diye. “Çocuklar, ailelerinizden izin kağıdı getirin” derdi. Kimimiz aslını kimimiz sahtesini verirdik Sülo Amca’ya.

Bu yıl 8-16 Kasım günleri arasında düzenleniyormuş İstanbul kitap fuarı. Yıllar oldu gitmeyeli. Helsinki’de ise Ekim’in son haftasonunda düzenleniyor her sene. Dünyanın en büyük kitap fuarı olan Frankfurt fuarı ise bu sene 8-12 Ekim arasında düzenlendi. Her yıl bir ülkeyi tema alan Frankfurt fuarında bu sene Finlandiya onur konuğuydu. Normal bir yılda Almanca’ya çevirilen Fin edebi eserlerin sayısı 30 civarında kalırken, bu sene sayının 130u bulması rastlantısal değil yani. Finceden Almanca’ya çeviri yapanlar için heyecanlı zamanlar.  frankfurt

Ne kadar zor bir meslek çevirmenlik. ”Öyle her dil bilenin yapabileceği bir iş işte”, diye düşünüyorsanız, çok ama çok yanılıyorsunuz. Geçtiğimiz hafta Nobel Edebiyat Ödüle layık görülmüş Orhan Pamuk’un da eserlerini Fince’ye çeviren Tuula Kojo ile buluştum. Yine laf lafı açtı, Henning Mankell’den başladık bakın kendimizi nerede bulduk.

Merhaba Tuula, görüşme ayarlayabilmemiz oldukça zor oldu. Bugünlerde çok meşgul olmalısın.

Evet, yoğun bir yazdı benim için. Bugünlerde de Henning Mankell’in 65 adet denemeden oluşan kitabını İsveççe’den çeviriyorum. Wallander adlı polisiye serisinden belki tanıyorsundur yazarı. Kanser olduktan sonra yazdığı denemelerinin konusu tahmin edersinki önceki kitaplarından çok farklı. Konular oldukça ağır ama neyseki dili akıcı.

Evet kendisini tanıyorum. Ama bir saniye, İsveççe’den de çeviri yaptığını bilmiyordum.

Evet Türkçe ve İsveççe’den Fince’ye yapıyorum.

Peki hangisinden çeviri yapmayı daha çok seviyorsun? Bir çevirmene böyle bir soru yöneltilebilinir mi bilmiyorum gerçi.

Neden olmasın… İsveççe’den Fince’ye çeviri yapanların sayısı daha fazla olduğu için bilmiyor olman normal. Bu dilden çeviri istekleri de daha seyrek geliyor bana. Ama ben ikisinden de keyif alıyorum. Aslında iş iştir, fark etmemeli, öyle değil mi? Ama söylemem gerekir ki Türkçe’den çeviri yapmak daha çok hoşuma gidiyor; daha düşündürtücü. (Aslında burada Fince olan haastava kelimesinin Türkçe karşılığını düşündük karşılıklı ama bulamadık. Haastava sıfatı ‘zevk veren bir zorlu durumu’ tanımlıyor. Düşündürtücü olmasının yanı sıra zorlayıcı ama çekici bir özelliği var aynı zamanda.)

Orhan Pamuk’un kitaplarıyla ilişkin nasıl başladı? Birden fazla kitabını çevirdin Fince’ye. Aralarında bir favorin var mı?

Ben ilk Beyaz Kale’yi okudum. O vakit roman İngilizce’den Fince’ye çevrilmişti. Okuyupta çok hoşuma gittiğinde Orhan Pamuk ile bir röportaj yapmaya karar verdim. Röportajımı yayınladıktan sonra yayıncılar Pamuk’tan bir pasaj çevirmemi istediler. Örnek çevirim hoşlarına gidince devamı geldi. Şu ana kadar Orhan Pamuk’un 8 adet kitabını çevirdim. Benim için her biri sevgi nefret ilişkisiydi.

Türkçe’den çevirdiğin en son roman hangisi?

Mehmet Murat Somer’in Jigolo Cinayeti. İstersen sana bir kopyasını verebilirim, yeni yayınlandı.

Jigolo Cinayetini’nin kapağı.

Jigolo Cinayetini’nin kapağı.

Çok sevinirim. Demek polisiye roman okurları sayende Türk bir yazar ile tanışacaklar.

Finlandiya ve diğer kuzey ülkelerinde polisiye roman okurlarının sayısı oldukça fazla. Kütüphaneden en çok ödünç alınan tarz polisiye. Ama hep benzer şeyler okumaktan sıkılanlar için yeni bir ses olacağını düşünüyorum Mehmet Murat Somer’in.

Yanılmıyorsam senin için de yeni bir tarz. Polisiye roman çevirmek farklı mıydı?

Ben çevirdiğim her kitaptan zevk te alıyorum yeri geliyor nefret te ediyorum. Roman çevirileri farklı tabi. Bazen hikaye ve şiir çevirmek istiyorum ama şiir kitaplarından sonra şöyle güzel bir roman olsa da kolları sıvasam yine diyorum. Ama prensipte sadece sevdiğim kitapları çevirmeyi kabul ediyorum zaten.

Ya sevmediğin bir kitap gelse önüne.

Çevirmem (gayet kısa ve net bir cevap geliyor Tuula’dan).

Anlıyorum. Çeviri yapmak bir nevi yolculuk olsa gerek. Peki nasıl bir meslek çevirmenlik?

Serbest (freelance). Teoride istediğim zaman istediğim yerden çalışabilirim, bir kahveye gidip işimi yapabilirim, bir başka şehre gidip orada çalışabilirim. Ama pratikte evimden çıkmıyorum iş oldumu… Temmuz ayında Tove Jansson’un mektuplarını çevirmemi istediler. Beklenmedik gelen ve acil bitirilmesi gereken bir işti. Temmuz ayında Helsinki’de herkes park hayatının keyfini çıkarırken, teraslarda otururken benim güneş gördüğüm bile söylenemez. Dört duvar arasında çalıştım. Ama (ayıptır söylemesi) çok güzel çevirdim.

Yalnız bir meslek yani çevirmenlik?

Fiziksel olarak evet ama roman karakteri herşeyin oluyor çeviri esnasında. İyi bir kitabı çevirirken asla sıkılmıyor insan.

Peki tercümanlık mesleğinin geleceğini nasıl görüyorsun? İnternet üzerinden yapılan çevirilerin nasıl bir etkisi olacak bu mesleğe?

Edebi eserler yazıldıkça tercümana her zaman ihtiyaç olacaktır. İnternetten otomatik olarak edebi eserlerin çevirilebilmesini imkansıza yakın görüyorum. İngilizce, Rusça, Çince gibi dillere yatırım yapılsa bile, internet çevirmenliği işi en son Finlandiya’da son bulur. 5.5 milyonun yaşadığı bir ülkenin diline bir roman çevirisi internet sayfasından yapılabilsin diye kimse yatırım yapmaz.

Fince dili her dil gibi yaşıyor ve değişiyor. Belki birçok dilden daha hızlı yaşanıyor bu değişim. Başka dillerin etkileri de günlük Fince de fazlasıyla görülmekte. Sen nasıl görüyorsun bu değişimi, gençlerin dili kullanmalarını?

Lisan canlıdır. Konuşma dili ve yazı dili birbirinden farklıdır. Özellikle Fince’de bu fark çok çarpıcı. Ama ben korkmuyorum. Etkileşme her zaman mevcut olmuştur, argo her zaman vardır. Olmalı da. Fince ölmez. İnsanın ana dili kutsaldır ve onun yerini başka bir dil asla tutamaz. Eğitimin rolü şüphesiz çok önemli insanın ana dilini tanımasında ve geliştirmesinde. Bu hususta üstüne gidilmesi gereken bir nokta bence akademik araştırmaların Fince yapılması ve yayınlanması.

Tercümanlık mesleğine atılmak isteyenlere bir önerin var mı?

Zengin olmak istiyorsa bir kere hiç girişmesin bu işe. Motivasyonu paradan farklı bir şey olmalı. Sevmeden yapılacak bir meslek değil asla tercümanlık. Ama şunu da söyleyeyim çok iş var, tercümanın işi asla bitmez. Yalnız bir meslek ama yalnız kalmasın işe soyunan; çok fazla forum var artık internet üzerinden çalışan, bu forumlardan faydalansın, sorsun, öğrensin, haklarını iyi bilsin, ucuza da satmasın kendini. Bu hem kendine hem de mesleğe zarar verir. Emeğinin karşılığını alsın. Alçakgönüllü olsun. Bazen yeni mezunları görüyorum, her şeyi bildiklerini sanıyorlar; böyle bir şey yok. Her meslekte olduğu gibi tercüman da kendini geliştirmeye devam etmelidir.

Dile hakimiyet yeterli değil sanırım.

Dile hakimiyet çok önemli ama elbet yeterli değil. Ben 1980lerden beri çok gittim Türkiye’ye; çok gezdim, gerçi en uzun süre İstanbul’da kaldım. Ama o çayın tadını bilmeden, o suyu içmeden, havasını solumadan, milleti tanımadan olmazdı. O zaman internet yoktu, şimdi bir takım bilgilere ulaşmak oturduğun yerden daha kolay ama bir kültürü gerçekten tanımak sadece yerinde bulunmakla olacak bir şey.

Yaratıcılık var mı bu meslekte?

Bir fabrika işçiliği gibi değil kesinlikle. Malzemen lisan; oynamaya yerin var ama mühendisliği de hatırlattığı kuralları var. Ana metne sadık kalmak zorunda iyi bir tercüman; içeriği değiştiremezsin, ekleyemezsin, çıkaramazsın, bu böyle olmamış diyemezsin. İşin bir etiği var.  

Tuula Kojo’nun Töölö’deki çalışma odasından. Resim: Melis Arı

Tuula Kojo’nun Töölö’deki çalışma odasından. Resim: Melis Arı

Ben de işte özellikle bu yüzden ne kadar emek isteyen bir meslek olduğunu biliyorum. İşini severek yaptığın çevirilerine yansıyor Tuula. Jigolo Cinayeti’ni daha önce okumamıştım, şimdi Fince’sini okumaya sabırsızlanıyorum. Teşekkür etmeden önce son bir sorum olacak. Gönlünde Fince’ye çevirmek istediğin bir yazar var mı?

Ahmet Hamdi Tanpınar ( yine kısa ve emin bir cevap). Haa bir de Bilge Karasu var tabi. Bilge Karasu’nun 10 sayfalık bir denemesini çevirdim yakın zamanda, çok keyif aldım, kesinlikle devam etmek isterim.

Tuula ile Helsinki’nin sevdiğim mahallelerinden birinde Töölö’de buluşmamız iyi oldu. Meğer Töölölüymüş Tuula. Evi yakın olunca fırsatı değerlendirip evine uğradım, Gigolomurha’nın bir kopyasını kaptım hemen. Eve dönüş yolumda düşünmeye başladım – Türkçeye çevrilen Fin eserleri hakkında… Belki bir sonraki yazımda kütüphane alışkanlığını işlerken biraz buna da değinebilirim.

 

 

 

Melis Arı Gürhanlı

Melis Arı Gürhanlı

Ben Melis. Hep Finli Melis oldum. Finlandiya’ya taşınmadan önce çok kereler geldim, taşındıktan sonra çok kereler buradan gittim. Döndüm dolaştım yine geldim. Siyasal tarih okudum ama siyasal tarihçi olmadım. Projeler beni buldu, ben onları koordine ettim. Helsinki’de tabir-i caizse çokkültürlülük alanında çalışıyorum. Yaşadığım şehri keşfetmeyi, keşiflerimi paylaşmayı seviyorum.