Mutlu “Geçmiş” Noeller!

2015’ten merhaba!

Noel, yeni yıl, partiler, yemekler, arkadaşları, aileyi ziyaretler derken yoğun bir ziyafet dönemini geride bıraktık. Bir noktada, Noel sıraları, durmadan yedik hatta. Yedik içtik bizim oldu, şimdi sıra neler yedik onları yazmakta.

İlk hakiki Fin Noel’imi dün gibi hatırlarım…

Bundan 2 sene önce yine Noel zamanı gelmiş çatmıştı. Ne yapsam, o zamanlar da çalışıyorum bir yandan okurken, 2-3 gün toplam tatilim var, o kadar gün için Türkiye’ye gitmeye değer mi değmez mi gibi düşünceler içindeyken, çok yakın arkadaşlarımdan Malin dedi ki bizim eve gelmeye ne dersin? Bizim aileyle geçir Noel’i, hem de gelenekleri görmüş olursun. Son derece mutlu bir şekilde kabul ettim ve 24 Aralık gün içinde trene binip Espoo’da Nuuksio’daki eve doğru yola çıktım.

Malin’in ailesi İsveç kökenli Finlerden, ancak gelenekler iyi kötü aynı: masada fırında pişmiş jambon, bol bol somon, çeşitli güveç yemekleri, yemek öncesi ve sonrasında zencefilli kurabiyeler, arada bir glögi, yani sıcak şarap. Tam donanımlı bir sofra anlayacağınız ve o sofrada geçen nispeten uzun saatler; nispeten diyorum, çünkü normalde Finlandiya’da yemeği yiyip kalkarız hemen sofradan, ancak Noel yemeği enikonu bizim misal bayram sofralarımıza benziyor, epey oturup sohbetler ediliyor. Hele bir de sofrada benim gibi bir yabancı varsa birçok sorular geliyor sofranın her yerinden, Türkiye’nin adetleri, yemekleri, tarihi vs. ile ilgili. Umarım en iyi şekilde cevaplayabilmişimdir ben de, itiraf etmeliyim bilmediğim yerde hafiften kafadan attım!

Peki, nedir bu yemekler tam olarak?

Finlerin Noel masasında az önce de bahsettiğim gibi yemek çeşitleri epey bol oluyor. Ana yemek genellikle kocaman bir Noel jambonu olup hardal ile veya diğer yiyeceklerin yanında tüketiliyor. Noel’den 1-2 gün önce Stockmann gibi yemek marketi olan yerlerde sıralarda bekleyip boy boy jambonlar evlere götürülüyor (hazır pişmiş olarak). Ardından günlerce tüketiliyor bu jambon.

Geleneksel bir Fin Noel sofrası, fotoğraf: Jari Karinen

Geleneksel bir Fin Noel sofrası, fotoğraf: Jari Karinen

Jambonun ardından çeşitli balıklar geliyor. Bunlardan ilki Lipeäkala yani bir soda çözeltisi içinde marine edilmiş kurutulmuş balık olup eritilmiş tereyağ ve beşamel sos ile birlikte tüketiliyor. Elbette ki diğer balık da soğuk, sıcak, her çeşit marine vs edilmiş somon. Somonsuz hiçbir günümüz geçmiyor, Noel’de yemez miyiz? En sık tüketme şekillerinden biri de ekşi krema (smetana) ile. Son olarak salamura ringa balığı da domates, hardal ve soğanlı soslar ile servis edilebiliyor. Benim şahsen bütün bunlar arasında tahammül sınırımı zorlamayan ve severek yediğim tek balık elbette ki somon. Sevemedim şu ringa balığını bir türlü…

Tabii işin bir de sebze kısmı var. Güveçte çeşit çeşit sebzeler masada rengaren bir görüntü oluşturabiliyor. Bunlardan en sık rastlananları, patates, havuç ve sarı şalgam güveçleri. Bu sarı şalgam denen kök sebze Türkiye’de de var mı bilmiyorum, ama ben buraya gelince tanıştım kendisiyle (en azından bilinçli olarak!). Yapım şekilleri ve malzemeleri birbirine az çok benzeyen bu güveç yemeklerinde genellikle ana sebze dışında krema, ekmek kırıntısı / galeta unu, karabiber, muskat vb. çeşitli baharatlar, bazen zencefil, tuz, tereyağ ve yumurta bulunuyor. Misal sarı şalgam için önce şalgamlar soyulup küçük parçalara kesilip haşlanıyor. Haşlanmış sebze püre haline getiriliyor, diğer malzemelerle karıştırılıp önceden yağlanmış güveç veya herhangi bir derin fırın tepsisine yerleştiriliyor. Önceden ısıtılmış 175 derece fırında üzeri hafif kahverengileşinceye kadar pişiriliyor.

Sarı şalgam güveç, fotoğraf: Jani Laaksonen . Flickr

Sarı şalgam güveç, fotoğraf: Jani Laaksonen . Flickr

Bu güveç yemeklerinin adı Fincede xxx-laatikko olarak geçiyor. Örneğin:

– patates: peruna; patates güveci: perunalaatikko

– sarı şalgam: lanttu; sarı şalgam güveci: lanttulaatikko gibi…

Peki bu kadar yiyeceğin arasında salata yok mu? Elbette var, üstelik pek de geleneksel olarak var. Rosolli, geleneksel Fin kırmızı pancar salatası Noel masasının vazgeçilmezlerinden. Hatırladığım kadarıyla ben de doyasıya yemiştim bu salatadan o akşam. Çeşitli şekillerde yapılabilen bu salatanın en basit versiyonu pişmiş ya da turşu şeklinde kırmızı pancar, haşlanmış havuç ve patates, salatalık turşusu, soğan ve elmadan yapılıyor. Sos olarak çırpılmış krema, pancar turşusunun suyu ve beyaz şarap sirkesi ile karıştırılıp renklendiriliyor ve salata bu sos ile süsleniyor.

Bu son derece leziz yemekler beni yine de acıktırmadı, çünkü benim esasen tatlıya zaafım var diyorsanız, sizin için de yazacaklarım var elbet.

Önce pek sevmediğim bir tatlıyla başlayayım: sütlaç! Aslında bizim mutfağımıza hiç de yabancı olmayan bu yiyeceğe karşı benim kişisel bir hoşnutsuzluğum var, yoksa gayet güzel ve mantıklı bir şey aslında kendisi. Sıcak yenen sütlaç tarçın ve şekerle tatlandırılıyor. İyi yapılmazsa yer yer bir uhuyu andırıp ne kadar şeker koyarsanız koyun tatlanmıyor. Ama iyi yapılırsa ben bile bir tabak yiyorum yüzümü hiç buruşturmadan.

Bir diğer tatlı kurutulmuş karışık meyvelerden oluşan bir çeşit çorba. Meyveleri bir gece az şekerle bir suda bekletiyorsunuz. Ertesi gün bu suya bir sap tarçın ekleyip meyveleri kaynatıyorsunuz. Pişince meyveleri süzgeçli bir kaşık yardımıyla sudan çıkarıp, tarçını da sudan ayırıp nişasta ile bu suyu yoğunlaştırıyorsunuz. Servis ederken bir tabağa aldığınız pişmiş meyvelerin üzerine yoğunlaştırılmış sudan gezdiriyorsunuz, dilerseniz de çok az şeker ekliyorsunuz. Şahsen ilk duyduğumda bu da nedir dediğim bu çorbayı ilk içtiğimde kendimden utandım, son derece beklentilerin üzerinde lezzetli bir tatlı çorba!

Sadece Noel sofrasının değil, Kasım ortasından itibaren her çeşit partinin, günün her anının, her çeşit arkadaş aktivitesinin bir numaralı yiyeceklerinden biri de zencefilli kurabiyeler. Genelde evde yapmak istediğinizde hamurunu dondurulmuş olarak hazır alıp evdeki çeşit çeşit kurabiye kalıplarıyla onlarca yüzlerce binlerce yapabiliyorsunuz, çabucak pişiyor. En yakın arkadaşlarımdan Minni ile ilk geldiğim seneden bu yana ille senelik aktivitemiz zencefilli kurabiye yapımı, genelde Aralık ayının bir akşamında. Minni’nin kızı Lily’ye de öğreteceğiz; tabi bu sene öğretmedik çünkü daha kendisi bir kurabiye gibi, ama belki önümüzdeki sene…

Joulutorttu – Noel tartı, fotoğraf: Aslıhan Oğuz

Joulutorttu – Noel tartı, fotoğraf: Aslıhan Oğuz

Ve sona sakladığım en leziz Fin Noel tatlısı: Joulutorttu, yani Noel tartı. Hem görsel olarak inanılmaz güzel ve hatta sevimli olan, hem de son derece leziz, çıtır çıtır bu tatlı da zencefilli kurabiye gibi kendini Kasım ayından göstermeye başlıyor. Aslına bakarsanız fikir çok basit: hamur bildiğiniz milföy hamuru, ortasındaki bildiğiniz erik reçeli, üstüne serpilen de pudra şekeri. Hamur marketlerin dondurulmuş ürün reyonunda özel olarak kesilmiş, genelde 5li veya 10lu paketler şeklinde satılıyor. Dikdörtgen şeklindeki bu hamur parçalarını ortadan ikiye kesip kareler elde ediyorsunuz. Köşelerden ortaya kesik atıyorsunuz (ortada kesilmemiş ve reçelin konacağı alan bırakacak şekilde). Bu kesiklerin birer kenarından atlaya atlaya ortaya doğru kıvırarak rüzgar gülü şekli veriyorsunuz, ortasına da reçeli konduruyorsunuz. Fırında 10-15 dakika yetiyor pişmesi için. Pişen tartları biraz soğumaya bıraktıktan sonra üzerlerine istediğiniz kadar pudra şekeri serpiyorsunuz, işte bu kadar!

Elbette yemek önemli, tatlısıyla tuzlusuyla. Ancak en önemlisi yine de bir arada olabilmek, aileyle ve sevdiklerinizle bir araya gelebilmek. Noel’de herkes ailesinin yanına, evlere çekiliyor, sokaklarda in cin top oynuyor, toplu taşıma araçları çalışmıyor.. Hele bir de kar yağıyorsa ortalık iyice sessizleşiyor, sakinleşiyor. Tabii ki yabancıysanız ve aileniz uzaklardaysa geçirebileceğiniz en zor günler bunlar oluyor. Ama benim gibi şanslıysanız ve sıcacık Fin arkadaşlar bulduysanız, bir Fin aile tarafından birkaç günlüğüne evlat edinilebilir ve o aile saadetini siz de yaşayabilirsiniz, üstelik de Fin mutfağının en leziz yemeklerinden birer seçki ile!

 

 

Aslıhan Oğuz

Aslıhan Oğuz

Ben Aslıhan. Finlandiya’ya 2010 yılında gelmiş bir ürün tasarımcısı, amatör aşçı ve bir yemek blogu yazarıyım. Sosyal sorumluluk projelerinde tasarımın ve tasarımcının rolü üzerine kafa yorup, incirli ekmek senin, kekikli kek benim derken aydınlık yaz geceleri karanlık kışları takip ediyor. Ama sevgili mutfağım Helsinki’de hep sıcacık kalıyor. Evet, Helsinki’yi seviyorum!